Hopladı, zıpladı, topladı, beş yıl geçirdi; Batmışız.

“Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu ve nüfusu sömüren kurumların bulunduğu toplumlar, büyüme veya iyileşme yaratmıyor.”
Bu tespit İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nin, “kurumların oluşumu ve refah üzerindeki etkileri” konusundaki çalışmaları nedeniyle 2024 Alfred Nobel Ekonomi Bilimleri Ödülü’nü kazanan Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson’a ait.
Prof. Acemoğlu 2023’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da “danışman” kadrosunda “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmaları” kapsamında Türkiye ekonomisi hakkında sunum da yapmıştı.
Vurguladığı konular, aslında CHP’nin de ekonomi konusundaki “manifestosunun” temeliydi.
Dönemin CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu seçimi kaybetti, CHP kamuoyu “değişim” dedi, partiye yeni bir genel başkan seçildi ve Mart 2024 yerel seçimlerinde CHP birinci parti oldu.
Oldu ama sorunlar bitmedi hatta yeni başlıyordu.
Kazanılan belediyelerde göreve gelen CHP’li yeni başkanlar “enkaz” devraldıklarını belirterek belediyelerinin borçlarını pankart yapıp belediye binalarına astılar.
İktidardan devir anılan belediyeler için “kolay” çözüm yolu bulunmuştu peki ya CHP’nin kendi başkanlarından devir aldığı belediyeler?
Borç batağındaki belediyelere bir darbe de iktidardan geldi.
Belediyeler ve bağlı şirketlerinin “vergi ve SGK borçları” için harekete geçen iktidar, haciz yöntemi ile bu borçları tahsil edeceğini açıkladı.
Dert bir iken iki olmuştu.
AKP iktidara geldiği 2002’de Türkiye’de yüzde 58 olan sendikalaşma oranı, Ocak 2022 verilerine göre yüzde 14’e geriledi.
Yine AKP iktidarının kendi eliyle yarattığı “yandaş sendikacılık” yüzünden, bir zamanlar işçi sınıfının en örgütlü olduğu DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) bile bırakın kamuda en büyük sendika olmayı, CHP’li belediyeler dışında yerel yönetimlerde bile doğru dürüst örgütlenemez oldu.
Aynı şartlar “memur” sendikaları için de geçerli oldu maalesef.
CHP’li yerel yönetimler ile sendikalar arasındaki ilişki bir süre sonra parti içi dengeleri de etkiyecek düzeye ulaşınca “al gülüm-ver gülüm” düzeni kuruldu.
Yerel yöneticilerin “belirlediği” isimler hem parti de hem de sendikada o belediye yönetimin “kaldıracı” haline geldi.
2024 Mart yerel seçimlerinin ardından özellikle de CHP’li belediyelerin birbirlerine devir ettikleri yerel yönetimlerde bu sorunlar zirveye çıktı.
Bu siyasi “iç çekişmeden” İzmir’de nasibini aldı elbette.
Önce memurların “sosyal denge tazminatı” eylemi başladı.
Ardından da belediye işçilerinin “maaş ve ikramiye” ödemeleriyle ilgili eylemleri İzmir gündeminin ilk sırasına oturdu.
İş öyle bir noktaya geldi ki çalışanlar CHP İl Başkanlığı’na yürüdü, iş bırakma eylemi kararları belediyenin “mahkemeye” başvurması ile “yürütmenin durdurulması” kararına kadar vardı.
Bir yandan iktidarın “haciz” kıskacındaki belediyeler bir yandan da çalışanlarla arasında bozulan iş barışını yeniden kurmak zorunda bırakıldı.
2024 Mart yerel seçimleri üzerinden 8 ay geçti.
Banma göre “İzmir’in gelmiş geçmiş en başarısız” belediye başkanı olan CHP’li Tunç Soyer’den koltuğu yine bir başka CHP’li Cemil Tugay aldı.
“Çal Bella” ile coşan, İzmirlinin parasını görev süresi boyunca “çarçur” etme marifetinden başkaca bir “başarısı” olmayan” Soyer döneminin bütün borçları da yeni başkana kaldı.
Her ne kadar yüksek bir binası olmadığı için borçlar için “pankart asılamamış” olsa da sekiz aylık sürede yeni yönetim “kan tükürüp kızılcık şerbeti içtik” dedi.
Nereden biliyorum?
Müfettiş raporlarından.
Bir süredir “duyum” halindeki raporların içeriği ete kemiğe bürünmeye başlayınca İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin nasıl bir “borç batağında” ve “devletin malı deniz” mantığıyla yönetildiğine yakından şahit oldum.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın talimatı ile aylardır belediye şirketlerini “hallaç pamuğu” gibi atan müfettişlerin raporları korkunç.
Başında İZ olan bütün şirketlerin durumu çalmadan “zıplatacak” durumda.
Bir örnek vereyim.
Kendi deyimleri ile, “12 bini geçen çalışan sayısı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne personel sağlayan insan kaynakları ve toplum için çevre dostu, yenilikçi çözümler üretmeye odaklanan yenilenebilir enerji firması” olan İZENERJİ.
2021 yılı başından bugüne kadar tek bir kuruş SGK primi yatırmamış.
“Borcum borç, konserlerden artarsa bana, benden de size” demiş.
Ama aynı tarihler arasında tam 14 tane “lüks araç” alımı yapmış.
Kimin “makam aracı” olmuş o da belli de hadi bende kalsın.
Müfettiş raporları ve konserlerden beklenen gelirinin gelmemesi (!) üzerine Mart 2024’ten bu yana bütün lüks araçlar satılmış.
Elde edilen gelir ile de SGK’ya olan borcun 800 milyon liralık “ilk taksiti” ödenmiş.
Borcun tamamı ise tamı tamına ilk taksitin “on” katı.
Başkan Tugay’ın müfettişler ile yaptığı toplantıda “Sonuna kadar gideceksiniz. Sonunda benim kelle gidecekse gitsin ben bu ahlaksızlıkla yaşayamam” dediğinin de aktarıldığını belirteyim.
Demek ki her “Çal Bella duyduğunda hoplayıp zıplamanın” sonucu buymuş.
Hele bir İZTARIM raporu var, yazmaya kalksam bir yıl sürer.
Bu “borç ve harcama” işi çok baş ağrıtacak.
Ya Başkan Cemil Tugay dediği gibi yapacak ve müfettiş raporlarını “gereği için” savcılığa iletecek ya da genel merkezden “görünmez eller” devreye girip engelleyecek ve kol kırılacak kırık kolla dolaşılacak.
Bekleyip göreceğiz.
Bilindiği üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi ve şirketlerinde pek çok “emekçi” çalışıyor.
Çoğu zaman yaptıkları “eylemlerle” gündeme gelseler de onların içinde de “dert babası” haline getirilenler var.
İZTARIM, İZDOĞA, İZDENİZ, GRAND PLAZA gibi kimi belediye şirketlerinin kendi personeli var.
Bir de yukarıda belirttiğim İZENERJİ ve İZELMAN gibi belediyenin farklı birimlerinde çalışan personeli sağlayan şirketler var.
Bunlara memurları ve sözleşmeli personeli de ekleyin.
İzmir büyükşehirde kadrolu ve sözleşmeli çalışan “mühendis-mimarların” yanında onlarla aynı eğitim düzeyinde, aynı görevde olan bir şirket personeli mühendis ve mimarlar da var.
Belediyede sendikalı oldukları dönemde, diğer emekçilerden farklı değerlendirmeyen bu grup, eşit iş yaptıkları meslektaşlarından yaklaşık yüzde 30 daha az ücret alıyordu.
Popülizm sever Tunç Soyer döneminde “eşit işe eşit ücret” ilkesiyle bu mühendis- mimar grubu sendikadan istifa ettirilerek Şubat 2023 itibariyle “kapsam dışı” statüsüne alındı.
Yani bir anlamda sayıları o dönem beş yüze varan bu emekçilerle ilgili tüm tasarruf belediye başkanının “iki dudağı” arasına bırakıldı.
Eşit ücret alma vaadiyle “ortada bırakılan kapsam dışılar” ellerinden sendikal hakları da alınınca ortada kaldılar.
Örneğin, eğitim yardımı, ikramiye, fazla mesai gibi maddi olanakların yanı sıra yıllık 23 günden başlayan yıllık izin süreleri de 14 güne düşürüldü.
Peki “eşit işe ücret” sözü tutuldu mu?
Kendini “Emekçi Dostu” diye yutturan, Çal Bella duyduğunda yerinde duramayıp “hoplayıp zıplayan” yıktıkları yetmezmiş gibi bir de “CHP Genel Başkanı olacağım” rüyası gören Tunç Soyer sözünü tuttu mu?
Elbette hayır.
Kapsam dışı mühendis mimarlar kendileri gibi olan memur ve sözleşmelilerden yaklaşık yüzde 30 daha az maaş alıp kaybettikleri haklarının üzerine “bir bardak soğuk su içirilip” bugün, yarın denilerek oyalandı.
Belediye içindeki memur-işçi eylemlerinin bitmesini ve “Toplu İş Sözleşmesi” süreçlerinin tamamlanmasını beklediği söylenen yeni başkan Cemil Tugay da “kapsam dışı” emekçilerin derdine derman olamadı.
İzmir Büyükşehir bünyesindeki 500 civarındaki “kapsam dışı” mühendis-mimar hala 2024 yılı başında aldığı ücretle “geçinmeye” çalışıyor.
Sendikaları olmadığı için “eylem de yapamayan” kapsam dışılar hala “dedikodularla” oyalanmaya devam ediyor.
Yani onca borcun üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sorunları arasına bir de “bozulan” iş barışı eklendi.
Ne diyordu Nobel ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu?
“Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu ve nüfusu sömüren kurumların bulunduğu toplumlar, büyüme veya iyileşme yaratmıyor.”
Öyleyse ne yapmalı CHP belediyeleri?
Önce hukukun üstünlüğünü sağlayan sömürmeyen kurumlar yaratacak, sonra vakit kalırsa hoplayıp zıplayacak.
Yoksa enkazın altında “hepimiz” kalacağız.