Onlarınki bir ‘gasp’ hikayesi: EYT mağdurları nasıl mağdur oldu, talimat kimden geldi, ilhamı kim verdi?

Kamuoyu onları kısa adıyla “EYT mağdurları” olarak tanıyor: Emeklilikte Yaşa Takılanlar.
Her ne kadar onlar mücadelelerini “Bizimkisi bir hak hikayesi” olarak tanımlasa da, aslından onlarınki bir “gasp” hikayesi…
Kaç kişi oldukları konusunda rivayet muhtelif…
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Sayıları 6 milyondan fazla, maliyeti yıllık 26 milyar” diyor; EYT Derneği yöneticisi Serpil Şahin “İstediğimiz yasa çıkarsa tahmini 100 bin kişi emekli olacak, yıllık maliyeti 8 milyar” diyor…
Sosyal güvenlik uzmanı Özgür Erdursun “İstenilen yasa çıkarsa 2 milyon 300 bin EYT mağdurundan yaklaşık 450 bini emekli olur, bunun da yıllık maliyeti 8-10 milyar civarında” diyor; EYT Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Gönül Boran Özüpak “Gerçek rakamı devlet bir tuşla ortaya çıkarabilir ama ulaşamıyoruz” diyor… Dediğimiz gibi: Rivayet muhtelif!
Kim bu mağdurlar, kaç kişiler, neden mağdur oldular?
Çok yazılıp çizildi, çok konuşulup söylendi ama kısaca anımsatmak gerekirse…
EYT mağdurlarını kısaca ve kabaca şöyle tanımlamak mümkün: 8 Eylül 1999’dan önce sigortalı olarak çalışmaya başlayan ancak “oyun başladıktan sonra kural değiştirilince” mağdur olan emekçiler, işçiler, çalışanlar…
Şöyle anlatalım:
8 Eylül 1999’a kadar emeklilik için iki şart vardı: Kadınlar için 20, erkekler için 25 yıl sigortalılık süresi ve 5000 prim ödeme gün sayısı. Bu iki şartı yerine getiren herkes emekliliğe hak kazanıyordu.
8 Eylül 1999 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4447 sayılı yasa “oyunun kuralını” değiştirdi. “Sigortalı geçirilen yıl” ve “prim gün sayısı” şartlarının yanına bir de “yaş şartı” getirdi.
Dendi ki: 8 Eylül 1999’dan sonra sigortalı olup çalışmaya başlayan kadınlarda emeklilik yaşı 58’e, erkeklerde emeklilik yaşı 60’a, prim gün sayısı da 7000 güne yükseltilmiştir. Bu kural, 4447 sayılı yasa çıktıktan, yani 8 Eylül 1999’dan sonra işe girip sigortalı olanları ilgilendiren ve onları kapsayan bir kural.
Dananın kuyruğu ise 8 Eylül 1999’dan önce işe başlayanlarda koptu. Çünkü bu kişiler o tarihten önce, kadınsa 20, erkekse 25 yıl çalışıp 5000 gün de prim ödediklerinde emekli olacaklarını bilerek işe başlamışlardı. Ama 4447 sayılı yasa, bu kişiler için kademeli emeklilik uygulaması getirdi. Kadınlarda 40 ile 58, erkeklerde 44 ile 60 yaş arasında değişen kademeli bir geçiş. İşte, 8 Eylül 1999’dan önce işe girip sigortalı olan milyonlarca çalışan, böylece emeklilikte yaşa takılmış oldu. Yani EYT mağduru oldu.
EYT mağdurlarını yaratan tarihsel süreç nasıl gelişti?
Peki bu EYT mağdurlarını “EYT mağduru” haline getiren süreç nasıl işledi? 4447 sayılı yasa neden çıkarıldı? Talimatı kim verdi? İlham kimden geldi? Hangi hükümetler, hangi küresel aktörlerin talimatıyla EYT mağdurlarını yarattı?
İşin bu kısmı pek konuşulmuyor. Oysa “bugün, dünün anahtarıdır.” Bugün, dünü öğretmektedir bize. Bugün EYT mağdurlarına baktığımızda, dün yapılan pazarlıkları, verilen ve alınan talimatları görebiliyoruz. O halde bugünden düne bakalım…
İşte uzun bir gasp hikayesinin kısa öyküsü:
Her şey Dünya Bankası’nın direktif ve talimatlarıyla başladı
1994’te Dünya Bankası bir rapor yayımladı. “Yaşlılık Krizinin Önlenmesi” raporuydu bu. Dünya nüfusunun hızla yaşlanacağı öngörülüyor, sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinin yeniden yapılandırılması gerektiği vurgulanıyordu. Dünya Bankası, bu raporu yayınlamadan önce IMF ile birlikte 39 ülke siyasetçisiyle görüşüyor ve bu ülke siyasetçilerini “sosyal güvenlik sistemlerini” değiştirmeleri konusunda ikna etmeye çalışıyordu.
Türkiye’nin emeklilik ve sosyal güvenlik “reformu” da, Dünya Bankası ve IMF’nin üretip yaydığı bu fikir doğrultusunda şekillendi. 5 Mayıs 1994’te Türkiye ile Dünya Bankası arasında, emeklilik “reformunu” şart koşan bir borç anlaşması imzalandı. Dünya Bankası Türkiye’ye borç veriyor ancak emeklilik reformunu yapması koşulu getiriyordu. İktidarda Tansu Çiller hükümeti vardı.
Türkiye’ye sunulan tüm reform modellerinin ortak noktası: Emekliliği zorlaştırmak
Bu imzanın ardından Türkiye, ILO’dan (Dünya Çalışma Örgütü) emeklilik reformuna dair bir proje istedi. Bu projenin destekçilerinden biri de Dünya Bankası idi. ILO, hazırladığı projeyi Türkiye’ye sundu. Raporda dört farklı alternatif model yer alıyordu. Ancak tüm modellerin ortak noktası, a) emeklilik yaşını kademeli olarak 58-60 civarında belirlemek, b) emekliliğe hak kazanma koşullarını zorlaştırmaktı.
Dünya Bankası’nın ısrarla tavsiye ettiği çok katmanlı emeklilik modelleri, devletin sosyal sigortaya ayıracağı payı azaltıyordu. Daha düşük aylık bağlama oranları öngören bu modeller sayesinde, sosyal güvenlik sisteminin açıkları azalacaktı. Öyle ki, bu modellerde sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını düşürmenin tek yolu olarak, bu kurumların yaptıkları ödemeleri (maaş bağlama oranlarını) azaltmak öneriliyordu.
Türkiye hükümetleri, Dünya Bankası’nın talimatlarına ve ILO raporuna uygun şekilde emeklilik sistemini yeniden yapılandırma kararını o tarihten beri ısrarla sürdürdü. 1999’da hükümet bir yandan bireysel özel emeklilik sistemi için (Bugün BES diye bildiğimiz sistem) çalışmalara başladı, diğer yandan var olan kamusal sosyal güvenlik sistemini parametrik kurallar çerçevesinde değiştirmeye başladı. İktidarda Ecevit başkanlığındaki DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti vardı.
O tarihten itibaren süreç kronolojik olarak şöyle işledi:
12 Temmuz 1999: Halk arasında “mezarda emeklilik” diye kodlanan yasa teklifi TBMM’ye sunuldu.
2 Ağustos 1999: Plan Bütçe Komisyonu görüşmeleri tamamlayıp raporunu TBMM Başkanlığına iletti.
12-25 Ağustos 1999: TBMM Genel Kurulunda görüşmeler başladı ve tamamlandı.
8 Eylül 1999: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in incelemeyi tamamlayıp yasayı onaylamasının ardından 4447 sayılı yasa Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Dönemin anamuhalefet partisi olan Fazilet Partisi, 4447 sayılı yasada emeklilik yaşını kademeli olarak artıran maddelerin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurdu. Başvuru gerekçesi şuydu: 8 Eylül 1999’dan önce çalışmaya başlamış olanların yaşını kademeli olarak artıran maddeler, “kazanılmış haklara saygı” ilkesine aykırıdır.
AYM, kademeli geçişle ilgili hükümleri düzenleyen fıkrada, sigortalılık süresi yönünden yapılan kademelendirmeler arasında adil olmayan geçişler yapıldığı kanaatine vardı ve bu durumu anayasaya aykırı buldu.
21 Kasım 2001: Anayasa Mahkemesinin kademelendirmeyi iptal kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.
23 Mayıs 2002: TBMM bu kez 4759 sayılı kanunla yeni kademelendirmeler getirdi ve bu kanun Resmi Gazete’de yayımlandı.
Şu anda itiraz edilen, EYT mağdurlarını yaratan kanun, işte bu 4759 sayılı kanundur.
IMF yeniden devrede: Stand-By anlaşmasının koşulu sosyal güvenlik reformu!
O dönemde Dünya Bankası’nın direktif ve dayatmalarıyla yapılan düzenlemelere rağmen sosyal güvenlik sistemi açık vermeye devam etti, hatta bu açık 2003’te GSYİH’nın yüzde 4’üne ulaştı. Bunun üzerine Dünya Bankası, emeklilik reformu çalışmalarıyla ilgili yeni bir rapor hazırladı.
Hatta IMF, Türkiye’nin sosyal güvenlik reformunu, 2005’te imzalanan 19’uncu Stand-By anlaşmasının ön koşullarından birisi haline getirdi.
Yapılan “reform” düzenlemeleri sonucu SGK emeklilik sisteminden emekli olmak daha da zorlaştırıldı, erken yaşta çalışmaya başladığı için katkı süresini dolduranların dahi ilerleyen yaşlara kadar beklemesi zorunluluğu ortaya çıktı.
“Reform”la birlikte emeklilerin elde edecekleri maaş düzeyi düşürülürken, şu an katkı yapan çalışanların ilerleyen yıllarda alacakları emekli ikramiyeleri de oldukça düşük olacak şekilde düzenlendi. İktidarda Erdoğan başkanlığındaki AKP hükümeti vardı.
Bu düşük gelir düzeyiyle emeklilikte yaşam standartlarını koruyamayacaklarını düşünen çalışanlara önerilen şudur: BES’e katılmak!
Yani “finansallaşmış emeklilik sistemi”ne dahil olmak, gelirleri iyice düşen çalışanlara “tek çare” olarak sunuldu.
“Emeklilik kurumunun kamusal niteliklerden arındırılıp finansallaştırılması” diye adlandırabileceğimiz büyük resmin, sadece bir parçasıydı “emeklilik reformu” dedikleri… Diğer bir deyişle, “emeklilik sisteminin sosyal bir hak olmaktan çıkarılıp finansal yatırıma dönüştürülmesi” projesinin ilk adımlarından biri…
Bugün EYT mağdurları diye adlandırılan bir kesim varsa, Dünya Bankası ve IMF direktiflerini emir telakki eden hükümetler nedeniyle var: Tansu Çiller’den Ecevit’e, Mesut Yılmaz’dan Erdoğan’a uzanan hükümetler…
Adları, başkanları, bileşenleri farklı olsa da; siyasetleri aynı olan, ilhamlarını, direktiflerini Dünya Bankası ve IMF’den alan hükümetler…